İstanbul’un en güzel mermer ve sedef işçiliği örneklerini yansıtan Çırağan Sarayı, İstanbul boğazındaki Dolmabahçe, Beylerbeyi gibi enfes eserler arasında yer alıyor.
17. Yüzyılda Kazancıoğlu Bahçeleri olarak adlandırılan bu bahçeler, Osmanlı tarihinin ünlü Lale Devrinde İstanbul boğazının en güzel bahçeleri olarak dikkat çekiyordu. Osmanlı padişahı 3. Ahmet’in bahçeleri veziri İbrahim Paşa’ya hediye etmesiyle 1719’da Kazancıoğlu bahçelerinde meşalelerin yakıldığı şenlikler yapılmaya başladı. Bu organizasyonlarda yakılan meşaleler Farsça’da “Işık” anlamına gelen “Çırağan” kelimesini gündeme getirdi ve bugünkü Çırağan adının ilk adımlarını “Çırağan Şenlikleri” adı altındaki organizasyonlarla atmış oldu.
Sultan 2. Mahmut ise Çırağan’ı tam anlamıyla “Çırağan Sarayı” haline getiren ilk isim olarak öne çıkmıştır. Çevresindeki yapıları yıktırıp kırk sütun daha eklenerek tam anlamıyla saray görünümü kazandırılmıştır.
Çırağan Sarayının ilk halini yıktırıp yerine batılı örneklere uygun bir saray yapmak isteyen Abdülmecid’in ölümüyle yarım kalan inşaat, tahta geçen Abdülaziz’in doğulu sarayları örnek alarak inşaatı devam ettirmesiyle 1871 yılında tamamlanmıştır. O günkü sarayın kapılarının işlemelerini çok beğenen Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm II’a kapılar Sultan Abdülhamit tarafından hediye edilmiştir. Bu kapılar halen Almanya’daki Berlin müzesinde yer almaktadır.
1990 yılından günümüze otel olarak kullanılan Çırağan Sarayı, 1909 yılında parlamento olarak kullanılmaya başladıktan sonra 1910 yılındaki büyük yangında içerisindeki tüm koleksiyonlarıyla 5 saat gibi kısa bir süre içinde kül olmuştan sonra İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne devredilmesiyle yeniden restore edilmiştir.
Günmüzde Çırağan Sarayında bir çok organizasyon ve düğün yapılırken işletmesi Kempinski otelcilik tarafından yapılmaktadır.
Çırağan Sarayı, İstanbul boğazına sıfır konumda kendi adını verdiği Çırağan caddesinde Beşiktaş’ta yer almaktadır.
